Suçlular | Konular

Yüzükoyun yatıp ölümü bekledik

Akdeniz'in ortasında ölümü hissettim. Çığlıklar, silah sesleri, dualar ve panikle koşuşturanlar vardı. O an yaralı bir İsrail askeri gördüm; içimden umarım "ölmez" diye geçirdim. Yoksa her şey olabilirdi...

Gazze'ye yaptığımız yolculuğun belli riskleri barındırdığını biliyorduk. Zaten en kötüsüne, İsrail'in ateşli silahlarla saldırmasına da hazırlamıştık kendimizi... Ancak o kadar ani yaşandı ki olaylar, bir anda kendimizi yüzü koyun yerde yatıp askerlerin gelip bizi taramasını beklerken bulduk... Yaralı askeri gördükten sonra, o gece oradan çıkamayacağımızdan neredeyse emin oldum. Aslında en kestirmeden şunu söyleyeyim: İyi ki o asker ölmedi...

SALDIRI BAŞLIYOR...
Her şey pazartesi sabaha karşı bir anda gelişti. Saat 04.00 sularında kaptan köşkünün de olduğu güvertenin bir alt katındaki basın odasına, İsrail askerlerinin hızla yaklaştığı haberi geldi. Haberi duyar duymaz fotoğraf makinemi alıp, hızla kaptan köşkünün olduğu üst güverteye çıktım. Etrafımızdaki hücümbotları karaltı şeklinde seçebiliyordum. Alt kata inip daha iyi görüntü alabileceğimi düşündüm. Aşağı kata inene kadar hücumbotlar gemimize iyice yaklaşmış ve sayıları artmıştı. Her hücumbot ağzına kadar asker doluydı. Askerler silahlarını sallayarak kovboylar gibi bağırıyordu. Gecenin karanlığında yer yer aydınlanan yüzleri ürkütücüydü...

'SİKORSKY'NİN GELİŞİ
Güvertedeki gönüllüler, askerlerin gemiye çıkmalarını engellemek için sıralanmışlardı. Daha çok yaklaştıklarında sesler de arttı. Bu sırada gemi hızla yol alıyordu. Daha rahat çalışabileceğimi düşünerek üst güverteye çıkmaya karar verdim. En azından askerler oraya daha geç ulaşabilir, ben de teslim alınana kadar daha fazla fotoğraf çekebilirdim. Yanılmışım. Üst güvertenin merdivenlerine geldiğimde, bir anda tepemde bir Sikorsky helikopteri belirdi. Gemi birdenbire aydınlanmış, helikopterin rüzgarıyla iyice sallanmaya başlamıştı. Tutunmaya çalışarak güverteye çıkmaya çalıştım. Tam birkaç adım atmıştım ki bir anda silah seslerini duydum. O anda en alt kata inmeye karar verdim. 'Ne de olsa askerlerin oraya kadar inmesi uzun sürer' diye düşündüm. Aşağısı insan kaynıyordu. Merdiven başında ne yapacağıma karar vermeye çalışıyordum ki yaralılar indirilmeye başladı yukardan. Önce gemi personelinden birini indirdiler. Her tarafı kan içindeydi ve oluk oluk kan akıyordu. Bembeyaz fanilası kandan kıpkırmızı olmuştu. Ardından bir diğer yaralı indirildi. Önce, o anda yaşanan büyük karmaşa nedeniyle kim olduğunu seçemedim ancak yaralı bana yaklaştıkça, onun bir İsrail askeri olduğunu farkettim. Kan revan içinde bir İsrail askeriydi. Helikopterden gemiye indiğini, arbedenin ardından aşağı indirerek revire götürdüklerini söylediler. Yaralının İsrail askeri olduğunu fark ettiğimde, "Biz bittik" dediğimi hatırlıyorum ilk olarak. Hemen ardından da 'ölmemesi' için dua ettiğimi... Çünkü artık işin rengi tamamen değişmişti.

"KADINLAR VE ÇOCUKLAR..."
Basın odasında yere yüzü koyun yatıp 'öldürülmeyi' beklemeye başladık. O dakikalarda her tarafta bombalar patlıyordu. Hücum botlardan ve helikopterden gerçek mermi atmaya başlamışlardı. Çelik yeleğimiz ve gaz maskelerimiz yoktu. Orada öleceğimizden emindim. 'Bizi buradan sağ çıkarmayacaklar' diye düşündüğümü hatırlıyorum. Yaklaşık yarım saat sonra kaptan, "Gemi düştü, teslim olun" anonsu yaptı. Silah sesleri de durmuştu. Sonra bir kadın sesinin Türkçe ve İngilizce anonsunu duydum: "Teslim olduk. Ateş etmeyin. Gemide kadınlar ve çocuklar var" diye bağırıyordu canhıraş bir şekilde.

NİLÜFER ÇETİN 1.5 YAŞINDA OĞLUYLA ENDİŞE İÇİNDE
Mavi Marmara gemisinin en küçük yolcusu Türker Kaan Çetin, annesi Nilüfer Çetin'in kucağında etrafını izliyor. Baskın yapıldığı an oğluyla kamarasında bulunan Çetin, ilk sınır dışı edilenler arasındaydı. Annesi, onu "Gazze'deki çocuklarla oynasın diye götürdüm" diyordu.

Konular